Sinemada Gazeteciler kitabını yazan Anadolu Ajansı (AA) Dış ve Ekonomi Haberleri Yayın Müdürü Dr. Barışkan Ünal, “Filmler, dönemsel olayları ve gerilimleri yakalamak ve bunlarla ilgili mesajlar vermek için sembolik figür olarak gazetecileri kullanıyorlar.” dedi.
Ünal’ın “Sinemada Gazeteciler: Anlatılar, Arketipler, Mitler” kitabı, AA Kitap’tan çıktı.
Kitap, tarihsel süreçte sinemanın basın ve gazetecileri nasıl yansıttığını, tekrarlanan imajlarla kamuoyunun zihninde nasıl bir medya algısı oluşturduğunu detaylı analiz ediyor. Bunu yaparken okurları gazetecilik tarihine de yolculuğa çıkarıp karşılaştırmalı okuma yapılmasını sağlıyor.
Filmlerin anlatılarına, karakterlerine ve söylemlerine odaklanan kitap, ağırlıklı Amerikan yapımlarını incelese de Türk sinemasının ilk dönemlerine ve kadın gazetecilere de ayrı mercek tutuyor.
Ayrıca, film analizi meraklıları için iki film üzerinden ayrıntılı anlatı, “kahraman yolculuğu”, karakter ve sahne analizlerinin nasıl yapılacağı kitapta yer alıyor.
Süperman da var, sahtekar da var
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Ünal, sosyal medyayla gazeteciler daha görünür hale gelse de insanların zihnindeki basına dair birçok imgenin hala filmler, diziler ve romanlardan geldiğini söyledi.
Ünal, “Mesela basın merkezini ziyaret etmemiş, gazetecinin çalışmasına şahitlik etmemiş arkadaşınıza haberi nasıl topladığınızı, yöntemlerinizi sorun. Hemen zihninde sinemanın oluşturduğu belirli görsel imgeler oluşacaktır. Şahit olmadığınız bir konuda zihninizdeki canlı imgeler nereden gelebilir? İşte bu sinemanın gücünü gösteriyor.” diye konuştu.
Sinemada gazeteci imajını tarihsel süreçte incelediğini belirten Ünal, filmlerin iyi-kötü gazeteci ayrımından ziyade çeşitli gazeteci karakterleri sunduğunu anlattı. Ünal, şunları kaydetti:
“Süperman, Spiderman gibi süper güçleri olan kahramanlar da var, Gazeteciler Savaşı (Deadline USA), The Post ve Spolight filmlerindeki gibi sadece kalemine güvenen ideal gazeteciler de. Bazıları Gizli Gerçekler’deki gibi (Nothing but the Truth) hatalarıyla yenilen kahramanlar, bu nedenle de eksik kahramanlar. Gizli Dosya (Truth), Mesajcıyı Öldür (Kill the Messenger), Parallax Esrarı (The Parallax View) filmlerindeki gibi günah keçisi ilan edilip suçlanan gazeteciler ile haber peşindeyken öldürülen kurban gazeteciler de var. Habere yaklaşım açısından da sansasyonel haberciler Manşet Gazetecisi, ciddi gazeteciler Hakikat Araştırmacısı olarak hareket ediyor. Bir de Gece Vurguncusu (Nightcrawler), Şebeke (Network) filmlerindeki gibi haber için her şeyi yapabilen sahtekarlar ve sinik karakterler de filmlerde sıklıkla karşımıza çıkıyor.”
Ünal, gazetecilik filmlerinin, klasik Hollywood yapımlarındaki gibi hep iyinin kazandığı, kötü gazetecinin yenildiği sonlarla sınırlı olmadığını, ideal gazeteciler sisteme yenik düşerken, kötü gazetecinin emellerine ulaşıp yükseldiği sonların da bulunduğunu dile getirdi. Bu çeşitliliğin önemli bir nedeni olduğunu ifade eden Ünal, şöyle devam etti:
“Kahramanın zafer kazanmasıyla gerçek gazetecilere ve seyirciye ideal gazetecilik ve bunun önemi hatırlatılıyor. Kötü gazetecinin cezalandırılmasıyla da doğal olarak hatalar ve yanlışların cezasız kalmadığı veriliyor. Ama neden kötü gazeteciler zafer kazanıp, iyiler yeniliyor? Burada filmler beklentimizi ters yüz ederek sinema salonundan mutlu ayrılmamızı istemiyor. Seyircileri içinde yaşadıkları toplumu, basının mevcut durumunu, sermaye ve iktidar ilişkilerinde yanlış gidenleri sorgulamaya yönlendirmek istiyor. Bir nevi felaket senaryosu sunarak, seyirciyi düşünmeye ve aksiyona itmek istiyor.”
Savaş muhabirliğinden araştırmacı gazetecilik dönemine
Ünal, gazetecilik filmlerinin karşılaştırmalı bakıldığında dönemlerine ve dönemlerinin “ruhuna” dair fikir verdiğine de dikkati çekerek, şöyle devam etti:
“Örneğin 1940’larda, İkinci Dünya Savaşı’nın etkisiyle savaş muhabirleri karakteri baskın. Bu karakter kahraman rolünde ve ‘kurtarıcı Amerika’ söylemine uygun. 1980’lere geldiğimizde yine savaş muhabiri karakteri revaçta ancak 1940’lardan farklı. Neden? O dönem ABD’nin diğer ülkelere yönelik müdahaleleri ve askeri girişimlerinin getirdiği bir rahatsızlık var. O nedenle sinemanın gazetecileri bu kez kahraman değil, aksine gittikleri ülkede ya haberi manipüle eden ya da kendisi manipüle edilen kişiler, bencil ve duyarsız karakterler. 1970’lere bakalım. Ülkede Pentagon Belgeleri ve Watergate skandalı var, kurumlara güven çok düşmüş. Araştırmacı gazeteciliğin yükseldiği bu dönemde iki kült film aynı anda vizyona giriyor. Başkanın Tüm Adamları’nda ideal gazeteciler Watergate skandalını ortaya çıkarıyor. Şebeke filminde basının kitleler üzerindeki manipülasyon gücü vurgulanıyor. Filmler, dönemsel olayları ve gerilimleri yakalamak ve bunlarla ilgili mesajlar vermek için sembolik figür olarak gazetecileri kullanıyorlar.”
Gazeteci genç, işkolik ve yalnız
Filmlerin gazetecileri belirli kalıplarla da sunduğunu dile getiren Ünal, “Sinemanın gazetecileri genelde genç, çekici ve yalnız karakterler. İşkolikler, tüm vaktini haberde geçiriyor ve hep zamanla yarış içinde gösteriliyorlar. Bu nedenle de özel ve aile hayatı sorunlu bireyler olarak sunuluyorlar. Yakın döneme kadar gazetecilikle alkolik olmak nerdeyse eş değer gibi gösteriliyor.” dedi.
Ünal, Amerikan ve Türk sinemasını da karşılaştırarak, şunları söyledi:
“Türk sinemasında gazeteci ilk Yılmaz Ali filminde dedektif gibi ortaya çıkıyor. Diğer filmlerde de bu hafiyelik baskınlığı sürüyor. Devamlı kılık değiştirip kimliklerini saklıyorlar. Ama ilk filmlerde ciddi gazetecilikten çok, gazetecilerin aşk ve macera peşinde koşması var. Çoğu gazeteci erkek çapkın. Bir de Amerikan sinemasında gazeteci elitken, Türk sinemasında genellikle beş parasız. Magazin gazeteciliği ön planda. Ciddi gazeteciliğin ilk örneklerini ise 1960’ların toplumsal filmlerinde görüyoruz.”
Kadın gazeteci ikilem içinde
Filmlerdeki kadın gazetecilerin ilk olarak “soft” hikayeler yazan muhabirler olarak belirlendiğini dile getiren Ünal, “Bu imaj hayali mi? Hayır. ABD’de kadın gazeteciler ilk dönemlerde sadece magazin, kültür, sanat ve insan hikayesi haberlerine gönderiliyor. Kadınlar, uzun süre ciddi haberleri takip edebileceklerini kanıtlamaya çalıştılar. Filmler de kadınlara yönelik bu ayrımcılığı uzun süre pekiştirdi.” diye konuştu.
Ünal, filmlerde kadın gazetecilerin hep işiyle aşkı veya ailesi arasında bırakıldığına ve sonunda ikincisini seçmesinin istendiğine işaret ederek, “Yani kadının sanki hem gazeteci hem aşık veya anne olması imkansız gibi. Bu imgeler son dönemlerde değişmeye başladı ama bu olumsuz imgeler onlarca yıl tekrarlandı.” dedi.
“Basının filmlerde nasıl sunulduğunu bilmek hepimiz için önemli”
????Filmlerin basını nasıl sunduğunun sadece habercileri değil aslında tüm kamuoyunu ilgilendirdiğini kaydeden Ünal, “Bir habere dikkat vermemiz, inanmamız ve dolayısıyla tepki vermemiz onu sunan basına ne kadar güvendiğimize göre değişiyor. O nedenle basına yönelik fikirlerimizin tüm kaynaklarını ve bu kaynakların bizim algımızı nasıl etkilediğini keşfetmek gerçekten önemli.” dedi.