NİSANUR YILDIRIM
(ANKARA) – Tbmm Plan Ve Bütçe Komisyonu CHP Grup Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, bütçenin geneli üzerine yapılan görüşmelerde; “Dezenflasyon sürecine baktığımızda bu noktaya nasıl geldik? Durup dururken Türkiye ‘Bir dezenflasyon süreci, orta vadeli programda enflasyonu indirelim’ demedi. Bu da bilinçli bir tercihti. Bu, Cumhurbaşkanının ‘Faiz sebep, enflasyon neticedir’ tezinin ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Hiç kendimizi aldatmayalım, dış dinamik falan değil. Bilinçli olarak ekonomiyi hızlandırmak açısından verilmiş bir şeydir ama maliyeti çok yüksek olmuştur” dedi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu, AK Parti Samsun Milletvekili Mehmet Muş başkanlığında toplandı. Komisyonda 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin geneli ile Sayıştay raporları üzerinde görüşmeler başladı.
Komisyon, AK Parti Samsun Milletvekili Mehmet Muş başkanlığında toplandı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın katıldığı komisyonda, muhalefet milletvekilleri bütçe üzerine konuşuyor.
CHP Grup Sözcüsü Rahmi Aşkın Türeli’nin konuşmasından satır başları şöyle:
“Türkiye ekonomisi ciddi bir ekonomik kriz içinde. Ekonominin büyüme hızının yavaşladığı, aynı şekilde işsizlik oranlarının yüksek seviyesini koruduğu, sadece dar tanımlı işsizlik anlamında söylemiyorum bunu aynı zamanda geniş tanımlı, atıl iş gücü açısından da söylüyorum. Gelir dağılımının bozulduğu, yoksulluğun arttığı ve enflasyonun bir türlü engellenemediği bir süreç yaşıyoruz. Tabii ki ekonomide yaşanan sıkıntılar önemli ama ekonomi tek başına bir analiz yapma çerçevesinin ötesine taşınmalı diye düşünüyorum. Böyle baktığım zaman sadece ekonomide değil, ekonomide, sosyal alanda, siyasal alanda ciddi bir çöküş var. Türkiye’de ciddi bir kurumsal yapı çöküşü var. Temel kamu hizmetlerinde, eğitimde, sağlıkta bunların gittikçe piyasalaştırıldığını, parasallaştığını gördük ve en son ortaya çıkan “özel hastane çetesi, yenidoğan çetesi” dediğimiz olayda da gördük. Bu sistemin, doğru bir sistemin kurulamadığı, sistemde büyük gediklerin olduğu, gerekli denetimlerin yapılmadığı ve bunun sonucunda Türkiye’nin ciddi anlamda bir kurumsal çöküşün içinde olduğunu görüyoruz.
“Neden bütün değerlerin yıprandığı, erozyona uğradığı bir durumla, bir portreyle karşı karşıya kaldı Türkiye”
İstihdam piyasasındaki sorunlar devam ediyor, suç oranları yükseliyor, çeteler, mafyalaşma her tarafta, hayatın her alanında, şiddet gittikçe yaygınlaşmış durumda. Kadına yönelik şiddetten çocuğa yönelik şiddete, çocuk istismarları… Bugün böyle bir yapının içindeyiz. Aslında bütün bu bütçeyi konuşurken bunları da konuşma ihtiyacı var. Neden Türkiye böyle bir kurumsal çöküş içinde? Neden bütün değerlerin yıprandığı, erozyona uğradığı bir durumla, bir portreyle karşı karşıya kaldı Türkiye? Bu, ayrıntılı bir biçimde ele alınması gereken bir konu. Bu çöküş, yozlaşma, çürüme çok ciddi anlamda bugün etkilerini göstermeye devam ediyor. Onun için tabii ki bütçe konuşacağız ama bütün bunların hepsinin konuşulmasına ihtiyaç var. Tabii ki bunların bütün ortaya çıkış nedenleri sadece ekonomik değil ama ekonomik, sosyal, siyasal, sosyolojik, bütün çerçevelerden, bakış açılarından bakarak Türkiye’nin neden bugün bu kurumsal çöküş içinde bulunduğunu ortaya koymamız gerekir.
“Tekrar tekrar gündeme gelen yapısal sorunlar kader değil”
Bütçeler elbette teknik metinler ama aynı zamanda ekonomi politik metinler. Kaynakların kullanımı üzerine vergiler… Bütçede ne yapıyoruz? Sonuç itibarıyla devlet, bütçeleme yoluyla vatandaşın gelirinin bir kısmını vergileme yoluyla alıyor, el koyuyor ve bunu birtakım harcamalara tahsis ediyor. Burada vergiler, vergilerin kimlerden alındığı, hangi tür vergiler olduğu, harcamaların hangi alanlara yapıldığı, bunlardan kimlerin yararlandığı konuları aynı zamanda ekonomi politik olan bir konudur, çerçevedir. Bütçeler aynı zamanda ikincil bir dağıtım mekanizması olarak da görülür, gelirin ikincil dağıtımına neden olur. Bu, aynı zamanda emek-sermaye ilişkisi, sektörler, bölgeler açısından sınıfsal bütün bu alanlarda geçerli olan bir şey. Yani bugün Türkiye’nin içinde yaşadığı sıkıntılar, bir türlü çözülemeyen, tekrar tekrar gündeme gelen yapısal sorunlar kader değil bunlar Türkiye’yi yöneten hükümetlerin, iktidarların bilinçli tercihleri sonucunda ortaya çıkan konular.
“Bütçe, Türkiye’nin içinde bulunduğu kurumsal çöküşü “çözebilecek bir perspektife sahip değil”
Bu yüzden de burada bu soruları hep soracağız. Bugün önümüzdeki Orta Vadeli Program -ki bütçenin de çerçevesini oluşturuyor, üç yıllık- ve bütçeler bu sorunları çözebilecek bir perspektife sahip mi? Yoksa dediğim gibi, geçmiş yılların bütçeleri gibi aynı şeyleri belli bir enflasyon oranında artırarak harcamaları, gelirleri, bu yapıları ciddi biçimde değiştirmeyerek, müdahale etmeyerek mevcudun korunması ve devam ettirilmesi üzerine mi oluşturulmuş? Bunu görmek lazım. Bütçe, Türkiye’nin içinde bulunduğu kurumsal çöküşü, Türkiye’nin yapısal sorunlarını çözebilecek bir perspektife sahip değil. Orta vadeli program, bir istikrar programı; bir kalkınma programı değil ve çok ilginç olan, 12’nci Kalkınma Planı’yla olan ilişkisi de tamamen kesilmiş durumda.
“Dezenflasyon süreci bilinçli bir tercihti”
OVP’ye baktığımız zaman neyi görüyoruz? Bir dezenflasyon süreci. Temel amaç dezenflasyon; enflasyon hızının aşağı düşürülmesi, enflasyonun kontrol altına alınması. Bir istikrar programı, bir kalkınma programı değil ama Türkiye’nin kalkınmaya ihtiyacı var. Dezenflasyon sürecine baktığımızda bu noktaya nasıl geldik? Yani durup dururken Türkiye ‘Bir dezenflasyon süreci, orta vadeli programda enflasyonu indirelim’ demedi. Bu da bilinçli bir tercihti. Bu, Cumhurbaşkanının ‘Faiz sebep, enflasyon neticedir’ tezinin ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Hiç kendimizi aldatmayalım, dış dinamik falan değil. Tabii ki Rusya-Ukrayna savaşının, dünyada yükselen petrol fiyatlarının, emtia fiyatlarının etkisi olmuştur ama bunların etkisi son derece düşüktür. Türkiye’nin içinde bulunduğu kriz, bugünkü yüksek enflasyon, Türkiye’nin uyguladığı yanlış politikadan kaynaklanmıştır. Yanlış ya da doğru, bilinçli olarak ekonomiyi hızlandırmak açısından verilmiş bir şeydir ama maliyeti çok yüksek olmuştur. Ben ona ‘kaybolan yıllar’ diyorum yani beş yıllık bir süreç bitti.
“Enflasyonu tek haneye indirebilmek için yaklaşık iki buçuk yıllık bir süreç daha isteniyor”
2021 Eylül-2023 Mayıs seçim sonrasına kadar yaklaşık iki buçuk yıllık bir dönem. Şimdi, yeniden enflasyonu tek haneye indirebilmek için yaklaşık iki buçuk yıllık bir sürecin daha istendiğini görüyoruz bu yapının içinde. Dezenflasyona ulaşmak için OVP’nin temel perspektifi nedir? İki şey üzerinde odaklanıyor: Bir; talep enflasyonu yönünden toplam talebi kısmak. O enflasyonist süreci ortadan kaldırmak, sıkı para politikası, sıkı maliye politikası ve sıkı gelirler politikası diyorsunuz. Hepsinin uyum içinde olması gerektiğini söylüyorsunuz. Talebi kısacak politikalar… Böylece insanlar harcamayacak, böyle enflasyon aşağı düşecek. İkinci olarak da yüksek faiz. O da yurt dışından sıcak paraya dayalı bir ekonomi yaratıyor. Sonuçta, döviz girişini Türkiye’ye cazip hale getiriyor. Onun sonucunda dövizin girişi, dövizin baskı altına alınması, böylece maliyet enflasyonunun bertaraf edilerek ikisinin içinde bir dezenflasyon sürecinin ortaya koyulması üzerine dayalı. Bütün bu süreç, bu Cumhurbaşkanının ‘faiz sebep, enflasyon sonuç’ tezinin Merkez Bankası tarafından uygulanmaya başlanması ve bugün gelinen nokta Türkiye’deki enflasyonun yükselmesi. Yüzde 85’lere kadar çıktı, yüzde 19’du. Döviz kurundaki yükselişler, gelir dağılımının bozulması, yoksulluğun artması ve yaygınlaşması aynı zamanda reel kesimi de ciddi anlamda etkilemeye başladı. Ekonomideki, büyüme hızındaki yavaşlama, sanayi üretimindeki negatif rakamlar bize bu şekilde olduğunu gösteriyor ama OVP döneminde bu devam edecek. OVP buna bu şekilde müdahale etmiyor çünkü OVP’nin temel perspektifi, dezenflasyon sürecini yürütebilmek; onun da belli aşamaları var, o aşamalara göre gidilmeye çalışılıyor.
“KKM, adeta bir saatli bombadır dedik”
Kur korumalı mevduatın ortaya çıkardığı zarar devam ediyor. Merkez Bankası, geçen sene 830 milyar lira zarar ortaya koymuştu. Bütün kamu bankalarının, kamu özel bankaların, bütün finans kurumlarının çok yüksek karlar yaptığı bir yerde Merkez Bankasının neden bu zararı yaptığı çok açık ve net ortadadır. Çünkü ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ tezinin ortaya konması 2021’in sonunda aralık ayında Türkiye’yi kur korumalı mevduat sistemiyle karşı karşıya getirdi ve onun sonucunda çok yüksek zararlar devam ediyor hala. Bu adeta bir saatli bombadır dedik. Çok ciddi bir problemdir ve bu da aynı zamanda bir servet transferidir. Çünkü Türkiye’deki mevduat yapısına baktığımız zaman elinde büyük çapta mevduat tutanların oranı çok düşüktür. 1 milyonun üzerinde mevduatı olanların toplam içindeki payı yüzde 1’den bile azdır.”
‘Servet transferi’ tartışması
AK Parti Ankara Milletvekili Orhan Yegin, Türeli’ye; “Teknik olarak şu servet transferini bir anlatsanız da öğrensek. Servet transferini bize izah edin, gerçekten mutlu olacağım, anlamak istiyorum” dedi. CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu, Yegin’e “Merkez Bankası 833 milyar lira zarar etmiş, nereye gitti bu para” diye yanıt verdi.
“Bu bütçede vatandaş için bir şey yok”
Türeli, konuşmasını, “Bu bütçede hiçbir şey yok. Seçmenlerimizle görüştüğümüz birçok yerde bana soruyorlar. Vatandaşlarımızla karşılaştığımız zaman ‘Bu bütçede benim için bir şey var mı?’ diyorlar. Ben de diyorum ki ‘Bu bütçede sizin için hiçbir şey yok.’ Bu bütçe geçmişte yapılmış bütçelerin bir benzeri. Sanki bir kriz içinde değilmişiz, sanki hiçbir şey yokmuş gibi yine önümüze geçen seneki bütçenin hemen hemen benzeri geliyor” sözleriyle bitirdi.